İhracatta Katılım Bankacılığı Desteği

Katılım bankaları, özellikle ihracata yönelik üretimi artırmak için şirket ve konsorsiyum ortaklığı modelleri ile yatırımcıya destek olmak istiyor

Amerika ve Çin gibi dünya ekonomisine yön veren piyasalarda yaşanan gerilim nedeniyle uluslararası piyasaların daraldığına, ancak Türkiye’nin ticaret hacmini artırdığına değinilerek, bu büyümeyi desteklemek için bankacılık sisteminin de hazır olması gerektiği belirtiliyor. Uzmanlar, sadece finansal destek sağlamanın yeterli olmadığını ifade ederek, “Katılım bankaları, şirket ortaklığı, konsorsiyum ortaklığı gibi modellerle riski azaltıp, daha yüksek geliri paylaşma imkanı sunuyor.” dediler.

Katılım bankaları, özellikle ihracata yönelik üretimi artırmak için şirket ve konsorsiyum ortaklığı modelleri ile yatırımcıya destek olmak istiyor. Ortaklıklar, riski azaltarak, daha yüksek geliri paylaşmak için etkin yol olarak görülüyor. Uzmanlar, yatırım ve teşvik sistemine entegre olarak kimyadan makineye, tarım ürünlerinden savunma alanına kadar birçok alanda katılım finans sistemi ile finansman ürün ve hizmetleri üretilebileceğini söylüyor.

Dünyada son yıllarda ekonomide oluşan daralma, ülke piyasalarına da olumsuz etki ederken, Türkiye gibi ülkelerin büyüme trendlerindeki hız da yavaşladı. Bu dönemde hızın kendisinden çok istikrarı önem kazandı. Türkiye bu yönde düşük seviyelerde de olsa büyümesini sürdürüyor. Özellikle son dönemde küresel piyasalarda oluşan ABD-Çin gerilimi de uluslararası ekonomilerin dengesini bozuyor. Toplamda bu iki dünya devinin milli hasılası 40 trilyon doların üzerinde olduğu için her küçük hareketin bile piyasalarda fırtınalar koparması olağan. Genel olarak maliyetlerin yükselmesi, kur dalgalanmaları ve ticari süreçleri kısıtlayıcı politikaların yaşanması ülkelerin dış ticaretlerini de olumsuz etkiliyor.

Bu aşamada uzmanlar, Türk ekonomisinin her dönem belli oranda büyüyen ve hacmi artan bir yapıya sahip olduğuna değiniyor. İhracata bağlı olarak büyümesini devam ettiren Türkiye’nin, son 20 yıllık performansı ile global ticarette bu işlem hacmini artırdığını, geçen yıl hayata geçen 11. Kalkınma Planında da dış ticareti artıracak politikalara yer verildiğini belirten uzmanlar, “40 yıl öncesine göre ikili ticaret anlaşmalarını dünyanın her kıtasında stratejik ve potansiyel ülkeler başta olmak üzere arttıran Türkiye, geniş bir pazar ağına sahip. Ticaret artışının bir başka göstergesi de Türk pasaportu ile vizesiz 120 ülkeye gitme hakkıdır. Özellikle Kuzey Afrika, Ortadoğu ülkeleri, Türk Cumhuriyetleri ve Asya-Pasifik ülkeleri ile enerji hariç sektörlerde ticaret fazlası veren bir ülke olarak Türkiye’nin potansiyeli oldukça yüksek.” diyor.

Projelerin Finanse Edilmesi

Uzmanlar, uluslararası ticarette ivmelenen bu süreçte bankacılık ve finans sektörlerinin de aynı şekilde gelişim göstermesi gerektiğin dikkat çekerek, şunları söylüyor:

Yatırım ve ticaretin farklı alanlarında yapılacak finansman modelleri üzerine bankacılık sisteminin de hazır olması gerekir. Yatırımın her alanında öneriler sunabilecek, iş insanları ile birlikte hareket edebilecek katılım bankacılığı uygulamaları ile katılım ortaklığı, projelerin finansmanı gibi modellerle katılım bankaları ile birlikte çalışılabilir. En az global ticari ilişkilerin kurulması kadar önem arz eden finans sürecinin doğru yönetilmesi gerekmektedir. Türkiye’de bankacılık ekosistemine güven her geçen dönem artmaya devam etmektedir. Bankacılık yasa ve mevzuatlarındaki yapılanma ve iyileşme sürecinin bir sonucu olarak Türk bankacılık sistemi ABD ve Avrupa bankacılık sistemleri ile benzer konumdadır.”

Türkiye ekonomisinde bu potansiyel durumunun katılım bankacılığı için de artı bir potansiyel oluşturduğunu ifade eden uzmanlar, “11. Kalkınma Planı’nda da öne çıkan üretime dayalı sektörlerin önceliklendirilmesi de katılım finans sisteminin temel aldığı unsurlardan biri olarak bu tezi desteklemekte. Dolasıyla yatırım ve teşvik sistemine entegre olarak kimyadan makineye, tarım ürünlerinden savunma alanına kadar birçok alanda katılım finans sistemi ile finansman ürün ve hizmetleri üretebilir. Bunlarında ötesinde bu ürünlerin ihracatında sağlanabilecek desteklerle milli cari açığın dengeli hale gelmesi sağlanır.” dediler.

Yerli Sermaye Desteği

GSYH’nın uzun süredir 10 bin dolar ortalamasında devam ettiğini ve tüm ekonomik düzenlemelerde artık bu barajın aşılması gerektiğine dikkat çekildiğini belirten uzmanlar, şunları söylüyor: “Reel piyasada bu değişimin en etkin destekleyici unsuru yerli finansman kaynağı kullanılmasıdır. Dolayısıyla, her ne kadar yabancı yatırım ve sermaye girişi birçok açıdan ekonomiye katkı sağlıyor olsa da bu gelişimin içerisinde yerli sermaye desteği de önem arz etmekte. Beklenen gelişmenin finans ve sermaye piyasasını da baştan itibaren geliştirici etkisinin olması daha rasyonel görünmekte. Buradan hareketle, finans sektörünün içerisinde her geçen gün artan güçlü sermaye yapısıyla katılım bankacılığı aktörlerinin faal olarak yer alması gerekmektedir. Sadece finansal destek sağlayarak yapılacak katkıdan çok daha fazlası; şirket ortaklığı, konsorsiyum ortaklığı ve benzeri diğer şekillerde doğrudan aktör olmayı tercih etmek, riski azaltıp daha yüksek geliri paylaşmak daha etkin bir hamle olarak düşünülmektedir.”

Ticarette Garantör Bankacılık

Uzmanlar, katılım bankacılığının payının Türkiye’de yüzde 6’nın üzerine çıktığını da belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu dönemde doğru büyüme hamlelerinin yapılabilmesinin şartlarından biri olarak piyasalar için önemli bir destekçi olduğunun farkında olunmasıdır. Bu durum, uluslararası ticarette garantör bankacılık faaliyetleri ile birlikte kurumsal ortaklı faaliyetleri şeklinde de sürdürülebilir. Bu durumda iletişim ve aktarma sisteminde güven ve hız artışı sağlanmış olmaktadır.

 

Kaynak: Hürriyet

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir