YAZARLAR

İlimlerin Şahı Nazarıyla İslami Finansa Bakış

İlk yazımın heyecanı ile içim içime sığmıyor. Öyle doluyum ki içimi dökmek, anlatmak, yazmak, paylaşmak istiyorum. Şairler şairi Akif’in tabiriyle “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım”. Bu çalışmada İslami Finansın olmazsa olmaz dört temel ayağı olarak tabir etmiş olduğumuz İman, İhlas, Niyet ve Zekât hakikatlerinden ilki olan İman hakikati ile yazımıza başlamak istiyorum. Çünkü Allah’ı bilmeyen, peygamberi tanımayan, iman hakikatlerinden bihaber olan birine İslami Finansı anlatmak, caiz kavramını ifade etmek, faizin haram olduğunu vurgulamak çok uygun olmayacaktır. İman deyince ise Bediüzzaman lakabıyla şöhret şiar olmuş olan Said Nursi’nin Risale-i Nur adlı eserleri akla gelmektedir. Bediüzzaman Sözler adlı eserinde; 

“İnsan, saray gibi bir binadır; temelleri erkân-ı imaniyedir. İnsan, bir şeceredir; kökü, esasat-ı imaniyedir. İmanın rükünlerinden en mühimmi, iman-ı billahtır; Allah’a imandır. Sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı, iman ilmidir.”

ifadelerini kullanmaktadır. Bu hakikatten yola çıkıldığında hangi bilim alanı olursa olsun öncelikle sağlam bir iman temelinin atılması gerekmektedir. İman, taklidi ve tahkiki olarak ikiye ayrılmaktadır. Her taklid de olduğu gibi imanın taklidi de en küçük şüpheler karşısında yıkılabilirken, tahkiki imanın sağlamlığı ebedi hayatı kazandırabilecek niteliktedir. 

Öncelikle Allah’ın varlığının delilerine şiddeti zuhurundan gizlenmiş manaların açılmasıyla başlayabiliriz. Yine Bediüzzamanın, Sözler adlı eserinde belirtmiş olduğu;

“Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?” 

sorusu incelendiğinde bu kâinatın bir yaratıcısının olması gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü bir sanat varsa bunun sanatkârının olması gerekmektedir, bir harf varsa bu harfi yazan biri olmalıdır. Yine bu mana da bir köy muhtarsız olmayacağı gibi bir köyde birden fazla muhtarın olması da mümkün değildir. Çünkü köyün nizam ve intizamının bozulmaması için o köyün tek bir elden yönetilmesi gerekmektedir. Aynen bu misal gibi bu kâinatın da yaratıcının tek ve yekta olması gerekmektedir. 

Bunun yanı sıra Rabb’imiz bu dünya sarayını belli hikmetlerle yaratmış ve biz insanları kendi cemal ve kemalini görüp onun rızası dairesinde hareket etmek için bu dünyaya göndermiştir ve bu alemin ne için yaratıldığını, nereden gelip nereye gittiğimizi, bu dünyadaki vazifemizin ne olduğunu, bu kainat sarayındaki her bir unsurun hangi manaları ifade ettiğini ve onun rızasının nasıl kazanılacağını bize bildirmek için bir rehber niteliğinde peygamberleri göndermiştir. Çünkü anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa bir kağıttan ibaret kalacaktır. Bu kainat kitabını da bize anlatıp, öğretecek peygamberlere ihtiyaç vardır.

Dünyamızın kainata nisbeten küçüklüğü ile beraber bu kadar mahluklarla doldurulması kainatında boş olmaması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yıllarca insanların kitaplarına, film senaryolarına konu olan uzaylılar bu gerekliliği de ortaya koymaktadır. Ancak onların hayat mertebeleri biz insanların hayat mertebelerinden farklı olması onların görünmelerini engellemektedir. Cenab-ı Hak biz insanların gözüyle göremediği yerde canlıları halk ettiği gibi denizin kapkara derinliklerinde de oraya uygun canlılar yaratmaktadır. Teknolojinin gelişmesi ve araştırmaların artması sonucu elde edilen bulgular buna çok büyük bir delildir. Bu gibi alanlarda hayattar varlıkları halk eden Rabb’imiz, istediği her bir sebepten ve istediği yerde melekleri de yaratabilir. 

Cenab-ı Hakk peygamberleri rehber olarak gönderdiği gibi insanların nasıl ubudiyette bulunmaları gerektiğini, neleri yapıp neleri yapmamaları gerektiğini ifade eden şer’i kuralların hakikatlerini içeren kitapları da göndermiştir. Bunlar Kur’an, Tevrat, İncil, Zebur ve bazı peygamberlere gönderilen suhuflardan oluşmaktadır. Kur’an-ı Kerim haricindeki kitaplar zamanın ve menfaat sahiplerinin fikirlerine göre zamanla tahrif edilip ve birçok isimle anılmasına karşın Kur’an-ı Kerim’in sahifeleri ilk halife olan Hz. Ebubekir (R.A.) tarafından bir araya getirilerek tahrif olması önlenmiş ve üçüncü halife olan Hz. Osman (R.A.) tarafından birçok merkeze gönderilerek aslının muhafazası sağlanmıştır.

İmanın ve İslamiyetin son noktasını gösteren kader, ilmi olmaktan çok hâli ve vicdani bir hakikattir. Kader mevzusunu anlamanın en önemli yolu Cenab-ı Hakk’ın ilminin ezeli olduğunu bilmek ve zaman mevhumunun O’nun için söz konusu olmadığını idrak etmekten geçmektedir. Rabbimizin ilmi sonsuz olduğu için ve her şeyi her an görüyor olduğu için bizim akıl terazimizin bazı hakikatleri tartamaması, bu hakikatın bazı insanlar tarafından derkedilmemesini ortaya çıkarmıştır. Cenab-ı Hakk zaman kavramının içerisinde yer almadığı için geçmişi, geleceği ve şu anki halimizi bir anda görebilmektedir. Bizi yaratan Rabb’imiz arş-ı aladan her şeyi görmüş ve bunu levh-i mahfuzda kayıt altına almıştır. Bu hakikat birçok Kur’an ayetinde ifade edilmektedir. Mesela Hadid suresi 22. Ayette; 

“Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır”. 

Bu durum bazı batıl mezheplerin ifade ettiği gibi bizi bir zorunluluk içerisine dahil ettiği düşünülmemelidir. Çünkü Rabb’imiz bize “cüz-i ihtiyari” olarak tabir edilen bir irade gücü vermiştir. Tercihlerimizi biz yaparız ancak bunu halk eden Cenab-ı Hakk’tır.

Tüm iman hakikatleri haşir ve ahiretin vücuda gelmesine bir delil teşkil etmektedir. İnsanın ilk yaratılışına dikkat edildiğinde birçok istatistikler içerisinde böyle mu’cize bir insanın yaratılması, akıl ve kalp gibi mühim cihazlarla donatılması ikinci yaratılışın bundan daha kolay olacağını göstermektedir. Haşir ve ahireti ispat eden delillerin başında ise; şu kainatta görünen intizam ve düzen, her şeyde var olan hikmetler, dünyamızda gördüğümüz yardımlaşma düsturu, hiçbir şeyin israf olmaması, haşre benzeyen hadiseler (geceden sonra gündüz, kıştan sonra baharın gelmesi), insanın bazı istidat ve kabiliyetleri için bu dünyanın kafi gelmemesi (hayal gücü), bu kadar nimetlerin bahşedilmesi,  “Muhammed-ül Emin” vasfıyla yad edilen Peygamber Efendimizin ve diğer peygamberlerin haşir ve ahiretin geleceğine dair beyanatı ve Kur’an’ın işareti haşir ve ahiretin vücuda gelmesi için kafi ve vafidir.

Bu altı iman hakikatı kopmaz ve kopturulamaz bir blok zinciri gibidir. Ey bir sehpanın üstünden alıp da bu parçayı okuyan arkadaş! Sakın deve kuşu gibi yapma! Çünkü bir gün deve kuşuna sormuşlar “madem kuşsun uç” o da kanatlarını kapatıvermiş ve “ben deveyim” demiş. “Madem deveyim diyorsun yük taşı” denince bu kez kanatlarını açarak “ben kuşum” demiş. Ne yük taşımış ne de uçmuş. Ey arkadaş madem haram diyorsun, madem Allah’ı, peygamberi ve diğer iman hakikatlerini biliyorum diyorsun, madem haram ve helali birbirinden ayırabiliyorsun, madem domuz kelimesini duymaktan dahi tiksiniyorsun, neden iş faize gelince bin bir türlü fetvalar bulmaya çalışıyorsun. 

Ey arkadaş! Şu fani kısa ömürde, ölümün dehşetini yaşamasak da, dünyanın ölümünün hissedildiği bu ahir zamanda imanımızı taklidden tahkike çevirmeye çalışmalıyız. Şu kısa ömür ağacını meyvedar yapmak için çaba sarf etmeliyiz. Çünkü ölüm hakikatı genç, ihtiyar dinlemiyor ve her an kapımızı çalabilir. Buna hazırlıklı olmalıyız. Hz. Ömer’in belirttiği gibi “Hiç ölmeyecekmişsin gibi dünya için, yarın ölecekmişsin gibi ahiret için çalışınız” sözünü kulağımıza küpe yapmalıyız. Her yaptığımız işlemde olduğu gibi İslami Finans ve Bankacılık işlemlerinde de bu hakikatleri düşünmeliyiz. Bunu yaparken de madem bizi yaratan, şu kâinatı idare eden ve öldükten sonra da yokluk derelerine atmayıp çok daha güzel saraylar bizlere teklif eden bir Zât var. O halde “O’nun rızasını kazanmaya, emirlerini dinleyerek, yasaklarından uzak durmaya çalışmalıyız” demeli ve İslami Finansa da bu nazarla bakmalıyız. 


Dr. Öğr. Üyesi Yavuz TÜRKAN
Bingöl Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir