Prof. Dr. Orhan Çeker İle İktisat ve Fıkıh Konulu Özel Röportaj
Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker hocamızla, muhabirimiz Rabia Bulut’un takipçilerimiz için gerçekleştirdiği röportajı istifadenize sunarız…
Hocam, fıkhi mezheplerin kısaca nasıl ortaya çıktığını ve nasıl çoğaldıklarını ve neden sadece 4 büyük mezhebin günümüze ulaşabildiğini anlatır mısınız?
4 mezhep sonradan ortaya çıkmamıştır. Ya da şöyle diyelim “mezhepler sonradan ortaya çıkmıştır” cümlesi yanlış bir cümledir. Sahabe toplumunda da mezhepler vardı. Ama adı mezhep değildi. Adı sonradan konulmuştur. Mezhep olgusu baştan beri vardır. İsmi sonradan konulmuştur. Buna özellikle dikkat çekiyorum, çünkü mezhepler sonradan ortaya çıktı diyorlar. Dolayısıyla bu bid’at’dır. Bunu reddedelim, yok edelim gibi bir fikir ortaya çıkıyor. Mezhep, sahabe zamanında da vardır. Bunu defalarca yazdım ben, çünkü mezhepler sonradan çıktı diyenlere göre herkesin kitap ve sünnete bakarak hüküm çıkarmamız gerektiğini söylerler. Çünkü derler ki sahabe böyle yapıyordu. Bu cümle tamamen yanlıştır. Sahabe toplumunda herkes Kur’an ve sünnetten hüküm çıkarmıyordu. Sahabe içerisinde çok azı hüküm çıkarıyordu. Diğer sahabe hüküm çıkaranların dediğine uyuyordu. Sahabenin nüfusunu 250-300 bin olarak düşünecek olursak, tümü içtihad yapmıyorlardı. Bu sahabe arasından 7 kişi içtihad etmiş daha sonra 162 kişiye ulaşıyor. Diğer kalan binlerce kişi bunların dediklerini uyguluyorlardı. Yani mezhep olgu olarak vardı. Tüm sahabe içtihad ediyordu demek yanlıştır.
Kimileri de şunu söylüyor “Ben bilmem kaç tane hadis-i şerif okudum, öyleyse ben kendim içtihad ederim” diyor. Biz diyoruz ki bir insanın çok hadis biliyor olması, içtihad etmesi anlamına gelmez. Hadis bilmek ayrı şeydir, içtihad etmek ayrı şeydir. Mesela Ebu Hureyre, hadis-i şerifte bir numaradır. Kendisinden 5.374 adet hadis geliyor. Fakat fıkıhta ilklerde değildir. Bu demektir ki çok hadis biliyorum diyen içtihad ederim demesi yanlıştır. Tersine örnek verecek olursam, Hz. Ömer birinci sırada içtihad edenlerdendir. Ama hadis-i şerifte bir numara olanlardan değildir. Sahabe içerisinde içtihad edenlerin sayısı 162 kişidir ama hadis-i şerifi rivayet edenlerin sayısı binlerce kişidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) veda haccında, burada olanlar; burada olmayanlara duyursun buyurmuştur. Burada olmayanlar, burada olanlardan daha iyi anlamış olabilir demiştir. Yani peygamberimizden sözü duyan kişi; başkasına nakledecek, nakleden kişi anlamamış olabilir ama naklettiği kişi anlamış olabilir. İşte bunu anlamak, fıkhi faaliyet ve içtihaddır.
Peki, neden dört mezhep kalmıştır sorusuna ise şöyle cevap verelim. Bir içtihad ya da bir içtihad sistemi halk tarafından tutulursa ve yaşatılırsa yaşar. Yoksa kitaplar arasında kalır. Ümmeti Muhammed’de bu dördüne meyil etmiş. Dördünü yaşatmış, günümüze kadar da bu dört mezhep ulaşmıştır.
Bazı âlimler “İçtihad kapısı kapanmıştır!” diyorlar. Bu ön kabul fıkhının günümüz ihtiyaçları karşısında gelişimini engellenmesi anlamına gelmez mi? Gerçekten bu kapı kapanmış mıdır?
Şöyle söyleyeyim, fıkıh demek ince anlamak, ince anlayış anlamına gelir. Eğer bu inceliği görmezseniz yanılırsınız. Fıkıh usulü ayrıdır, fıkhın kendisi ayrı şeylerdir. Fıkıh usulü başka bir şey ama bu usulünü kullanarak sonuç çıkarmak başka bir şeydir. “Fıkhın Füru” diyoruz biz buna. Bu başka bir şeydir. Mesela diyelim ki; “Kitap ve sünnetten nasıl bir hüküm çıkaracağız?” bu fıkıh usulünün konusudur. Ama o usulü kullanarak bir sonuç elde etmemiz, fıkhın kendisidir. İçtihatlardır, fürudur.
Fıkhın usulü konusunda kapı kapanmıştır. Açacak olursak biraz, fıkhın usulü konusunda ne söylersen söyle, hepsi söylenmiştir. Hatta Hicri 2.-3. asırda bile söylenenlerin hepsi bitmiştir. O kadar çok çalışma yapılmıştır ki âlimler tarafından, fıkıh usulü konusunda söylenmedik bir konu bırakılmamıştır. Bu konu için İmam Gazali’nin El Mustasfa’sına bakın, hayret edersiniz ve dersiniz ki bu kadar uzun bir usul çalışması olur mu dersiniz. Söylenmedik bir konu yoktur kısacası. Dolayısıyla fıkhın usulü konusunda söylenilecek bir şey olmadığını düşünüyorum ben. Ancak fıkıh usulü nasıl kolay yolla anlatılabilir, nasıl yeni bir şekilde anlatılabilir diye üzerine konuşulabilir. Bunun dışında ekleyeceğiniz bir şey yoktur.
Gelelim Fıkhın Fürû konusuna yani o usulü kullanarak, hüküm çıkarma meselesi. İşte bu kapı kapalı değildir. Ve günümüz meselelerini hallederken, içtihad verme kapısı kapalı olsaydı İbn-i Âbidîn’in konuşamaması ve sigorta konusunda fetva vermemesi gerekirdi. Demek ki fıkhın fürû konusunda, fetva verme konusunda kapı kapalı değildir.
Fıkhi mezheplerin ticaret konusundaki hükümleri günümüz dünyasının ticari faaliyetlerine cevap verebilecek nitelikte midir? Ortaya çıkan yeni gelişmelere cevap verecek hükümler mevcut mudur? Bu hükümleri kimler nasıl verebilir?
Şimdi biz fıkıhta ticarete “muamelat” diyoruz. Muamelat konusunda o kadar müthiş ilkeler ortaya koymuşlardır ki şaşarsınız yani. Ve o ilkeleri hakkıyla öğrenmeden fıkhın içindeki muamelat konularını kavramanın imkânı yoktur. Mezheplerin ortaya koyduğu iktisadi ve ticari ilkelere şaşarsınız ve hayran kalırsınız. O ilkeleri düşündüğümüz zaman fazlasıyla yeteceği kanaatindeyim. Yetmez diyenler olursa bilin ki o ilkeleri henüz okumuş ya da kavramış değildir. Tekrar söylüyorum fıkıh ince anlayıştır. O ince anlayışı göremiyorsan olmaz. Şöyle bir örnek vereyim bu soruda, çokça sorulan bir promosyon meselesi vardır. Memur maaşlarının bankalardan alınması neticesinde bankaların geçtiği bir verdiği belli bir ödenek vardır. Bu konu için şöyle diyorum ben; maaşı veren kurum ile promosyonu veren kurum çatıda birleşiyorsa bunu biz ayrı muamele değil, maaşa zam sayıyoruz. Ama çatıda birleşmiyor aynı kurum değilse biz buna caiz değildir diyoruz. Bir akitte tarafın birisi bir bedel verir, karşı taraf başka bir bedel verir. Karşılıklı veririer. İki bedel bir tarafta birleşmez. Burada ki inceliği anlayabilmemiz gerekiyor işte. Promosyonu veren kim? Banka, hizmeti veren kim? Banka. İşte bu muamelata ters bir durumdur. Bu inceliği görmezseniz hem yanılırsınız hem de konuyu anlamamış olursunuz. Bunu neye dayanarak söylüyorum ben, mezheplerin en eski metinlerinde satır aralarında söyledikleri ilkelere göre söylüyorum. Mezheplerin ticari görüşlerini okumamış olanlar, bu ilkeleri anlayamazlar. Geçmişte çok emek verdiğimiz için, o ilkeleri toplu düşünebiliyorum. O ilkeler gerçekten muazzam ilkelerdir. Yani toparlarsak, mezheplerin gerçekten hakkını vererek okuduğumuz zaman, zamanımın ticari meselelerine çok rahat cevap verebildiğini görüyoruz.
Mezhepler adına çok sayıda âlimin güncel ticari konularda hüküm verdiğine ve bu durumun çok ciddi kafa karışıklıklarına, farklı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olduğu görülmektedir. Günümüz sorunlarına mezhepler adına âlimlerin şuralar oluşturarak meseleleri hükme bağlaması ve bunların üzerinden fıkhi çalışmaların devam etmesi, fıkıh ilminin tekrar sistematik şekilde yaşayan bir ilim haline getirilmesi mümkün müdür?
Son sorudan başlayarak gidelim. Fıkhın yeniden bir sistematik haline gelmesi mümkündür. Zaten ilim halinde de mevcuttur. Getirilmesine de gerek yoktur çünkü zaten vardır. Yeter ki biz anlayalım. Bunu söyleyelim ve diğer soru için şunu söyleyeyim. Bizde bir icma vardır ve münferit içtihadlar vardır. İcma; âlimlerin oy birliği, fikir birliği anlamındadır. Peki, hangi asırda, kimler; bu noktada ihtilaflar var. Benim kanaatim ise şudur; meşhur dört mezhep imamının, ittifak etiklerine ben icma diyorum. Bu benim kendi kanaatimdir. Dört mezhep imamı bir konuda aynı şeyi söylemişse benim için icma odur. Diğer delilleri didikleyin sonunda dört mezhebin dediğine varırsınız. Çünkü içtihad iki şeyle verilir. Birincisi Nas bilgisi yani kitapla sünnet bilgisidir. İkincisi muhakeme yani iki üç şeyi karşılaştırarak bir sonuç ortaya çıkarmadır. Onun için fıkıh ilmi matematik ilmi gibidir. İslami ilimler içerisinde mühendislik özelliği olan ilim fıkıh ilmidir. Gerçekten de müçtehit, mühendis kafalı insanlardan yetişir. İmam-ı Azam’da bir muhakeme görüyoruz ki şaşırırsınız. Bu kadar muhakeme olur mu dersiniz yani..
İmam-ı Azam’da muhakeme, en üst seviyededir. Nas bilgisine gelirsek yani kitap ve sünnet bilgisi is Ahmed bin Hanbel diye bir okyanus var. Şaşırır kalırsınız. Hem nas bilgisi hem de muhakeme bilgisi olan aynı şeyi söylüyorsa bunun aksini ispat edemezsiniz diyorum ben. Dolayısıyla biz dört mezhebin ittifak ettiklerinin dışına çıkmamak şartıyla, bu çerçevede farklı fikirler üretebiliriz. Farklı fikirler insanların çeşitli durumlarına göre rahatlamasını sağlar. Ama çerçeveyi aşmamak şartıyla. Çerçeveye dikkat edelim.Farklı fikirlerden de korkmamalıyız. Sahabe döneminde de farklı fikirler vardı. Hz. Ali’nin içtihadıyla Hz. Ömer’in içtihadı tutmayabiliyordu. Normal olan budur. Çünkü insan beyni standart değildir. Allah’ı Teâlâ farklı durumlara göre farklı değerlendirme yapalım diye, farklı zihinler yaratmıştır. Tabi ki de farklı fikirler ortaya çıkacaktır. Ve bu insanlığın hayrınadır diye düşünüyorum.
Peki, ihtilaflar hayır mıdır diye bir soru çıkıyor buradan bunu cevaplayayım. Şöyle bir söz nakledilir, “ümmetin ihtilafı rahmettir.” İtikadi (inanç) konularda ihtilaf rahmet değildir, fitne çıkarır. Ama ameli (fıkhı) konularda ihtilaf rahmettir. Durumuna göre herkes, kolayına geleni alır ve istifade eder.
İslam ekonomisi öğrencilerine nasıl bir fıkıh eğitimi verilmelidir? Nasıl bir alt yapı oluşturulmalıdır? Verilen eğitimle nelerin öğrencilere aktarılması hedeflenmelidir?
- Bir defa fıkıh tarihiyle ilgili 3-4 saatlik bilgi zaruridir.
- Fıkhın usulü konusunda 4-5 saatlik bir bilgi verilmelidir.
- Fıkhın fürû konusuyla ile ilgili ise ayrı ayrı;
- İbadetler,
- Muamelatlar(ticari meseleler),
- Aile hukuku,
- Ceza hukuku
İbadetler konusunda bir özet bilgi almanızı zaruri görüyorum. Çünkü ibadetler, herkesi ilgilendirir. İktisat talebelerini de tıp talebelerini de mühendislikleri de ilgilendiren bir konudur. İbadetler konusunda 25-30 saatlik bir ders mutlaka almanız gerekir.
Muamelat konusuna gelince, işte sizin inceden inceye mikroskobik olarak okumanız, ders almanız gereken bölüm burasıdır. Bir defa okudum bitti değil, değişik hocalardan ve 3-4 defa okumanız ve didik didik öğrenmeniz gerekir ki ilerde iktisat konusunda söyleyeceklerinize güven duyabilelim. Zaten muamelatı inceden inceye öğrenemezseniz, İslam iktisadı mensubuyum demeniz yanlış olacaktır.
İslam ekonomisi öğrencilerine evlerinde geçirdikleri şu dönemi en faydalı hale getirmeleri için fıkıh alanında bilgilerini arttırmaları adına hangi eserleri önerirsiniz?
- Vakit buldukça Kur’an-ı Kerim mealini okusunlar.
- Güzel bir ilmihal okusunlar.
- Birde ticari meselelerle ilgili kitap okusunlar.
- Akidler / Prof. Dr. Orhan Çeker
- Fıkıh Dersleri / Prof. Dr. Orhan Çeker
- İslam Hukukunda Çocuk / Prof. Dr. Orhan Çeker
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?
Gençlere buradan çok selam söylüyorum. Onları çok seviyoruz. Allah yollarını bahtlarını açık etsin inşallah. Ahlaklarıyla amel etmelerini dua ediyoruz.
Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederiz..
Ben teşekkür ederim. Sizin gibi öğrencileri gayretlerinden dolayı tebrik ediyorum. Başarılarınızın devamını diliyorum inşallah. Hayırlı günler, selametle..