Prof. Dr. Orhan Küçük Katılım Bülteni için yazdı: Küresel Ekonomik Krize Kültürel Ekonomik Değerlerimiz Perspektifinden Bir Bakış ve Çözüm Önerileri (1/3)

Bugün dünya üzerinde yaşanan sosyo ekonomik problemlerde ve küresel ekonomik krizde, iktisat biliminin bir takım eksik tanımlamaları, mevcut medeniyet anlayışı ile popüler kültür ve insanın doğru tanımlanamayışı ile ilgili bir takım nedenler etkili olmuştur. Bu veya gelecekte yaşanabilecek iktisadi olumsuzluklar, ancak toplumsal değerler öne çıkarılarak aşılabilir veya önlenebilir.

Bu çalışmada dünyada var olan sosyo ekonomik problemler ve krize götüren bir takım nedenler ve insan odaklı çözüm önerileri birlikte sunulmaya çalışılmıştır.

1. Medeniyet Anlayışı ve Popüler Kültür

Krizde insan olmanın gereği olan bir takım değerlerin unutulması veya gözardı edilmesinin etkili olduğunu düşünüyorum. Popüler kültür ve günümüz medeniyeti insanlığa, insanların ihtiyaçlarının ve tatmin araçlarının sürekli olarak artırılması, temel ölçü olarak keyif alma ve kişisel tatmin, hak ve adalet gibi değerlerin unutulması, hak yerine güçlünün haklı olması ve böylece menfaat için toplumun diğer kesimlerinin sömürülmesinin hak telakki edildiği bir anlayış sunmuştur.

Tüketim çılgınlığı ve her şeyin insanın keyif alması için yapılması, yardımlaşma duygusunu azaltmakta, hissiyatı ve tüketim duygularını kamçılamaktadır. Çok keyif aldım, eğlenceliydi gibi ifadelere günümüzde sıkça rastlanmaktadır.

Erken eskitme, satın ama tazyiki gibi satın almayı özendiren pazarlama programları yeni yeni ihtiyaçlar üretmekte, tüketicilerin ihtiyaçlarının ötesinde satın almalarına neden olmakta, israfa yönlendirmektedir.

Bunun çözümü “israf etmemek”tir.

İsraf gereksiz tüketimi körükleyen, sahip olunan değerleri önemsiz kılan kötü bir haslettir. Böylece kazanç daha kolay harcanmakta, alın teri kıymetsizleşmekte, kısa yoldan para kazanma anlayışı gelişmektedir. Bu da insanları tembelliğe itmektedir.

İsrafın önüne geçilmeli, satın almadan önce ihtiyaçlar planlanmalı ve önceliklendirilmelidir. Tüketim değil üretim odaklı bakış açısı yerleştirilmelidir.

2. İnsanın Tanımlanmasındaki Eksiklikler

İnsan, kapsamı tam olarak belirlenemeyen, oldukça karmaşık ve mükemmel bir donanıma sahiptir. Bu yüzden ihtiyaçları diğer canlılara oranla çok fazladır. Batılı felsefe insanın çok güçlü bir varlık olduğuna, isteklerine ulaşma becerisinin yüksekliğine vurgu yapmaktadır. Oysa ihtiyaç aynı zamanda zafiyetin bir göstergesidir. Bu açıdan bakıldığında insan, canlılar içerisinde ihtiyaçları en fazla veya bir diğer değişle en fakir olandır.

İnsan ihtiyaçlarının bu çokluğuyla beraber, ihtiyaçlarını karşılamada diğer canlılara yetişememektedir. İnsanın öğrenmesi bir ömür sürmekteyken, ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelmesi için ortalama yarı ömrünün geçmesi gerekmektedir. Oysa diğer canlılar çok kısa sürede kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelmektedir.

İnsanın bir diğer eksikliği de psikolojik zafiyetlerdir. İnsan diğer canlılarda olmayan gelecek endişesi ve geçmiş zamanın sıkıntılarını tekrar tekrar hissedebilme ve bunun üzüntüsünü duyma gibi bir eksikliğe sahiptir.

İnsan aynı zamanda tüm ihtiyaçlarını kendisi karşılayamayan, bu yüzden toplum içinde yaşamak zorunda olan, doğuştan medeni bir varlıktır.

İnsan kâinatın en muhteşem canlısıdır ve tüm varlıklar ona hizmet etmektedir. Fakat bu, insanın fütursuzca her şeyi tahrip edebileceği anlamına gelmez. O yüzden insan, tüm varlıklara saygılı, doğadaki mükemmel nizamın bir parçası olmalıdır.

O halde temel çıkış noktası şu olmalıdır. İnsan, geçmiş ve gelecek zamanın sıkıntı ve endişelerinin ağır yükünü taşıyan, gücü zaaflarında gizli, toplumsal bir varlıktır. Kâinatı anlamak ve tasarruf etmek yetkisiyle donatılmış ve kendisine sorumluluklar yüklenmiştir. Dolayısıyla insan bu sorumluluklarının bilincinde hareket etmelidir.

3. İktisadi Tanımlamalardaki Eksiklikler

İnsanın donanımının mükemmelliği, Batılı iktisatçıları ihtiyaçların sınırsızlığı düşüncesine götürmüştür. Oysa insanın hissedebileceği eksikliğin bir sınırı vardır. Gerçek şu ki; ihtiyaçlar hayal dairesi kadar geniştir”. Gerçek ihtiyaçlar ise oldukça az sayıdadır.

Batılı iktisatçıların bir diğer yanlışı da kaynakların sınırlılığıdır. Oysa her yeni gün ile hayata göz açan bir sürü canlı, her baharda yeniden meyve veren ağaçlar, bitkiler vb. bu ifadenin yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.

Yine Batılı iktisatçılar, her davranışının temelinde kendi çıkarını düşünme güdüsü yatan,homoekonomikus bir insanı model almışlardır. Oysa çevremizde tüm canlıların bir birine yardım ettiği gözlenebilir. Sosyal değerlerimiz açısından bakıldığında; ailesine, yakınlarına, komşularına ve düşkünlereyardım eden, hatta bu amaçla kendi kişisel isteklerini öteleyebilen ya da gem vurabilen bir varlığa çıkarcı demek ne derece doğrudur?

Burada çözümün bir ayağı, kendi iktisat terminolojimizi ve toplum yapımıza uygun teorilerimizi acilen oluşturmamızdır. Çözümün bir ayağı da; toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın özendirilmesidir. Çünkü; yardımlaşma olmayınca toplumda fakirleşme hızlanmıştır. Böylece farklı gelir düzeylerindeki gruplar arasında sevgi, saygı ortadan kalkmış, bu durum toplum tabakaları arasında çatışmalara neden olmuştur.

Yazımın kalan kısımlarında sosyo ekonomik sorunların ve ekonomik krizlerin farklı sebeplerini ve kendi iç dinamiklerimizden, kültürel değerlerimizden diğer çözüm önerilerini paylaşacağım. Esen kalın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir