Prof. Dr. Osman Eskicioğlu: İslam Ekonomisinin Mülkiyet Anlayışı

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu’nun kaleme aldığı, İslam ekonomisinde mülkiyet esasları konulu işte o yazı:

İslam ekonomisi, her şeyden önce İslam düzeninde olduğu gibi, bir dengeler sistemidir. Din-bilim, birey-toplum, fert-devlet, dünya-ahiret, üretim-tüketim, tasarruf-yatırım, mal-para, arz-talep, yargı-yürütme, yasama-denetleme, imar ve iaşe (sosyal güvenlik) gibi kurumlar arasında bir denge kurulduğu zaman orada sağlıklı bir ekonomik sistemin varlığından söz edilebilir. Biz bu makalemizde İslam ekonomisinin sahip olduğu bütün prensiplerden bahsedemeyiz. Aslında ayet ve hadislerde ekonominin bütün alanları hakkında emir, tavsiye veya nehiler getirilmiştir. Bunların hepsini burada ele almak mümkün değildir. Ancak bir örnek olmak üzere mülkiyete getirilen esaslardan özet olarak bahsedeceğiz.

Mülkiyetteki Esaslar

İslam, hukukta olduğu gibi ekonomide de ifrat ve tefritten uzak bir şekilde orta yolu benimsemiş bir dindir. İktisatçıların mülkiyet anlayışında kişi elde ettiği malıistediği gibi harcayabilir, atabilir ve yakabilir, hatta onu imha edebilir.[1] Fazla ürün elde edildiği zaman fiyatlar düşmesin diye bazı maddelerin denize dökülmesi adeti buradan kaynaklanıyor olmalı. İslam’da ise mülkiyet böyle mutlak olmayıp sınırlı bir mülkiyet anlayışı vardır. Kur’an, eski Arap kabilelerinden olan Medyenlilerin, hiçbir sınırlama kabul etmeksizin mallarını istedikleri gibi sarfetme hakkına sahip olduklarını iddia ettikleri için azaba mahkum edildiklerini belirtmektedir.[2] Şuayb Peygamber Meyden halkına, “Ey milletim, ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın.. tam ve dengeli yapın. İnsanların eşyasının (mal ve paralarının) değerini düşürmeyin. (enflasyon yapmayın) memleketimde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin.”[3] dediği zaman onlar adeta alay ederek peygambere, “Ey Şüayb, bizim mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmamızı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor” dediler. Şu halde müslümanlar mülkiyet hakkını kendi keyiflerine göre istedikleri gibi kullanamazlar. Ayetlerde geçen “onun malı”[4] ve  “sizin malınız”[5] gibi ifadeler İslam’da özel mülkiyetin varlığına işaret etmektedir. Ayrıca insanların mallarını karşılıksız, batıl yollarla alıp yemeyi yasaklayan ayet[6] ile, başkalarının mallarını çalanlara şiddetli bir hırsızlık cezası getiren ayet[7] bize, özel mülkiyete saygı gösterilmesi lazım geldiğini ifade etmektedir.

İnsanlar, ruhlar aleminde yeryüzünde Allah’ın halifesi olmayı kabul ettikleri zaman bir emaneti üstlenmiş bulunuyorlardı.[8]Her şey insana emanet edilmişti. Kişinin kendi eli ve ayağından tutun da malı, mülküne, evladı iyâline ve konum komşusuna, hayvanlara ve bitkilere varıncaya kadar bütün bunlar onun uhdesine verilmiş birer emanettir. Elmalının ifadesine göre[9]insan, Allah’ın hukuk eminidir; gerçek sahip ve malik olan Yaratıcı, tüm varlıkların, insan, hayvan, bitki ve cansızların haklarının korunmasını, bir emanet olarak insana vermiştir. Yani kişinin bir mal üzerindeki mülkiyet hakkı, kendisine emanet edilen başkasının malına bakmak gibi bir şeydir.

Mülkiyetin sözlük anlamı, bir şeyi ele geçirme ve onun üzerinde tek başına söz sahibi olma demektir.[10]. Terim olarak ise mülkiyet, insanın doğrudan doğruya veya vekil vasıtasıyla dolaylı olarak ayn (malın kendisinden) veya menfaatten (kirasından) yararlanma, bundan feragat ettiği takdirde karşılığını alma yetki ve iktidarıdır.[11]

Yeryüzünde her şey insan içindir; bu sebeple insandan başka mülkiyete müstahak bir varlık yoktur.[12]. İslam ekonomisinde herkes emek verip ürettiği şeye sahip olur. Kadın erkek, bütün üreticiler emeklerinin karşılığını hiç eksik ve noksan yapmadan tastamam alırlar.  Bu hususta Kur’an’da pek çok ayet vardır. “Gerçekten sizin çalışmanız çeşit çeşittir.”[13]. “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Emeği yakında görülecek ve sonra karşılığı ona tastamam verilecektir.”[14]. “Kim inanmış olarak faydalı işler yaparsa onun çalışmasına nankörlük edilmez.”[15]“Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkeklere de çalışıp kazandıklarından bir hisse var; kadınlara da çalışıp kazandıklarından bir hisse vardır.”[16]

İslam ekonomisinde mülkiyet anlayışı ne bireyci kapitalist ve ne de toplumcukomünist mülkiyet anlayışına benzer. İslam fert ile devleti ve birey ile toplumu terazinin kefeleri gibi dengede tutup her ikisine de aynı derecede değer verdiği için hem kapitalist ve hem de komünist ekonomiden ayrılır. Farz-ı Ayn ve Farz-ı Kifaye tabirleri, beşeri ortamda birey ve toplum olarak her ikisinin de görevlerini dile getiren terimlerdir. Kapitalistler ferde sonsuz mülkiyet hakkı tanırken, komünistler bu hakkı bireyden tamamen alıp topluma ve devlete vermişlerdir. Böylece bu iki sistemin mülkiyet felsefesinde zıt iki kutup meydana gelmektedir. Birisi özel mülkiyete sınırsız hak tanırken, diğeri hiç tanımamaktadır. İslam ise ferde bir taraftan mülkiyet hakkını tanırken diğer taraftan mecburi vergide zekat esasları ve ihtiyari yardımlarda ise sadakalar ile ve hatta tüketimdeki israf yasağı ile toplumun hissesini de teminat altına almıştır. İslam’ın özel mülkiyeti tanıdığı ve sadece tanımakla kalmayıp onun dokunulmazlığını ilan ederek aynı zamanda onu koruduğunu hadislerden de öğrenmekteyiz. Hz. Peygamber, “Ey insanlar! Canlarınız, mallarınız ve namuslarınız kutsaldır-dokunulmazdır ve her türlü tecavüzden korunmuştur.” Buyurmuşlardır.[17]

İslam ekonomisinde mülkiyeti elde etmek için meşru yollar vardır. Bunların en önemlisi emektir; emek harcayarak çalışıp kazanmak İslam kültüründe çok övülmüş, çok iyi kabul edilmiş bir yoldur. Bu hususta Hz. Peygamber, “Hiç kimse, el emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” Buyurmuşlardır.[18]İnsan ticaret yapmak suretiyle de mülkiyet elde edebilir. Çünkü Allah alış veriş yapmayı, ticareti helal faiz alıp vermeyi ise haram kılmıştır.[19]. Toprağı ihya etmek suretiyle de kişi, mülk sahibi olabilir. Bundan başka hibe, miras ve vasiyet gibi yollarla da mülkiyet elde edilebilir.

Mülkiyet için İslam’ın gayr-i meşru saydığı yollar da vardır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür: Başkasının malını onun rızası olmadan almak. Ancak rıza alındığı ve belli bir ödeme yapıldığı halde rızanın zorla veya hile ile alındığı durumda da bu alış veriş yine harama girer. Malı rüşvet, gasp ve sahtekarlık yolu ile elde etmek haramdır. Bu konuda malın kamu malı veya şahıs malı olması arasında hiçbir fark yoktur. Hırsızlık yapmak, yetimlerin mallarını zimmete geçirmek, eksik tartmak, fuhşun yaygınlaşmasına sebep olacak muameleler, fuhuş yapmak ve bundan para kazanmak; içki yaparak, satarak ve taşıyarak para kazanmak; kumar ve malın bir kimseden diğerine geçmesinde sadece şans oyunlarının etki yaptığı tüm muameleler bu yasak-haram kapsamına girer. Put yapmak, alıp satmak, putların yapıldığı ve onlara tapıldığı yerlerde çalışmak; kahinlik, falcılık ve tefecilik yapmak ve astroloji ve ona benzer yollardan para kazanmak, bütün bu yollar İslam ekonomisinde yasaklanıp haram kılınmış olan muamelelerdir.[20]

Kaynak: islamekonomisi.org

[1] Metin Kutal, Ak İktisat Ansiklopedisi, s. 699.

[2] Hud 11/ 87.

[3] Hud 11/ 84-85.

[4] Bakara 2/ 264; Nuh 71 / 21; Leyl 92/ 11.

[5] Bakara 2/ 188; Al Imran 3/ 186; Nisa 4/ 2.

[6] nisa 4/ 29.

[7] Maide 5/ 38.

[8] Ahzab 33/ 72.

[9] Hak Dini Kur’an Dili, V, 3934.

[10] Lisanü’l-Arab, m-l-k maddesi.

[11] Fahri Demir, İslam Hukukunda Mülkiyet, s. 102-103.

[12] Bakara 2/ 29.

[13] Leyl 92/4.

[14] Necm 53/ 39-41.

[15] Enbiya 21/94.

[16] Nisa 4/ 32.

[17] Müslim, İmaret, 36; İbn Mace, Menasik, 84; Tirmizi, Cihad, 28; Ebu Davud, Menasik, 67.

[18] Buhari, Büyu, 15; İbn Mace, Ticaret, 1; Nesai, Büyu, 1.

[19] Bakara 2/ 275.

[20] Ebu’l-A’la el-Mevdudi, Kur’an’ın Ekonomik ve Siyasi Öğretisi, İslam Düşünce Tarihi, İstanbul-1990, I, 215.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir